• genel

Besinlerle Doğru İlişkiyi Kurmak: Hücresel Beslenme

Temelde dışarıdan aldığımız gıdayı en ince parçasına kadar parçalayan, hücreye taşıyan, hücrenin içindeki mitokondrilerde akciğerlerden aldığımız oksijenle birleştirip enerji üreten varlıklarız.

Yaşamımızı sürdürebilmek için hücresel fonksiyonlarımızın yerine getirilmesi, hücrelerimizin doğru bir şekilde çalışması gerekir. Bu da hücrelerin çalışması için gerekli olan besin maddelerinin karşılanması ile olur. Vücut, hücrelerin ihtiyaçlarını karşılamak için çeşitli karbonhidrat, protein, yağ, vitamin ve minerallere ihtiyaç duyar. Hücresel beslenme, hücrelerin yaşamlarını sürdürmek için ihtiyaç duydukları besin maddelerini temin edip, bunları parçalayıp enerji ürettikleri, metabolizmalarını gerçekleştirdikleri süreçtir. Sağlığın optimize edilmesi ve karşılaşılacak hastalıkların önlenmesi ve tedavileri için bu süreçler çok önemlidir.  

İyileşmenin temelinde kişinin kendisiyle ve çevresiyle olan bağlarını güçlendirmesi ve şefkatle yaklaşması yatar. Bu yolculukta kişinin duygularının, beslendiği gıdaların hücresiyle olan ilişkilerini anlaması, kendisinden başlayıp hücresine inilen yolculuğa şefkatle yaklaşabilmesi amaçlanır.

Hücresel beslenmenin ilk adımları çevreye uyumumuzdan, doğayla olan ilişkimizden başlar. Dış çevreyle olan ilişkilerimizin, iç dünyamızda, hücrelerimiz bazında, içimizde gerçekleşen kimyasal süreçlerde yansımaları görülür. Hücresel beslenme dediğimizde insan ve doğanın birbirine olan uyumu birbirinden ayrılamaz. Her mevsimde doğada farklı besinler oluşmaktadır. Her bir rengin, çeşidin, farklılığın vücudumuzda oluşturduğu farklı anlamlar vardır. Toprak bize farklı besin öğeleri, vitaminler, mineraller sunar. Mevsiminde tüketilen fonksiyonel gerçek gıdalar o mevsimde ihtiyacımızın olduğu besinlerdir. Biz ne kadar doğayla olan temasımızı artırırsak, çeşitli beslenirsek, tabağımızda ne kadar rengarenk çeşitlilik oluşturursak vücudumuzun ihtiyacını o doğrultuda karşılamış oluruz. Bu da her bir sistemimizi oluşturan hücrelerimize geniş bir spektrumda vitamin ve mineral, her biri vücudumuz için farklı anlamları olan fitobesinler demektir. Bu maddeler hücre zarını geçerek hücre içine taşınır ve metabolizmaya tabi tutulur.

 Daha derinden bakacak olursak hücrenin enerji üretebilmesi için en küçük parçasına ayrılmış gıdanın hücre içine sokulabilmesi gerekmektedir. Bu o gıdanın iyi bir şekilde sindirmemizden geçiyor. İlk gördüğümüz, kokladığımız andan, yeterince çiğnememizden, o gıdayı hangi ortamda aldığımız, stresli, kaygılı, endişeli, rahat hissetmediğimiz bir ortam mı, yoksa daha sakin, huzurlu, mutlu, bağ kurduğumuz ilişkilerimizin olduğu bir ortam mı olduğunda kadar birçok faktör gıdayı sindirebilmemizi etkiler. Yeterli mide asidimizin olması, bağırsak hareketlerimizin düzgün çalışması, emilim ile ilgili bir problemimizin olmaması sonucunda iyice parçalanabilen emilebilen bir gıdayı ancak hücrelerimize sokabiliriz.

 Hücrenin içine girmesi ise insülin varlığında gerçekleşir. Bundan dolayı insülinin daha iyi çalışması için nasıl beslenilmesi gerektiği odak noktalardan biridir. Yemek öncesinde elma sirkesi + 5-10 adet badem tüketmek, ana öğünde yeşil yapraklılar-sebzeler, protein ve yağ, karbonhidrat, meyve/şeker şeklinde gıdaları sıralamak bunun için yapılabilecek yollardan biridir. Kan şekeri hızla yükseldiğinde, bedene toksik maddeler girdiğinde, hücrenin içinde toksinler birikip hücreler bunu atamazsa hücrenin zarı hasar görür.

 Hücre zarı ile insülinin teması düşünüldüğünde hücreye mineral girişi için kolin ve hücrenin akışkanlığının sağlanması, seçici geçirgen yapının korunması, hücreler arası haberleşme için fosfatidilkolin çok önemli rol oynar. Yumurta ve kuzu ciğeri tüketmek ihtiyacımızı gidermemizi sağlar. Eğer hücre iyi geçirmezse beslenemez, aç kalırız. Çok geçirirse bütün toksinler, mikroplar hücreye girer. Zar yapısının korunması için omega 3 - omega 6 dengesi önemlidir. Ay çekirdeği, yer fıstığı, hodan, siyah frenk üzümü, cuha çiçeği gibi sağlıklı omega 6 kaynakları; hamsi, istavrit, sardalye gibi mevsim balıkları, keten tohumu, ceviz, chia, kenevir tohumu, semizotu gibi omega 3 kaynakları ile zar yapısına destek olunur.

 Mitokondrilerde iç ve dış zarda elektron alışverişi ile enerji üretilmesi, oksijen kullanılması yani oksidasyon sonucu birçok serbest oksijen radikalleri oluşur. Bu yüzden oksidan - antioksidan dengenin sağlanması gerekir. Yeşil yapraklı sebzeler, kırmızı- mor meyveler antioksidan içeriği yüksek kaynaklardır. Sülfür kaynakları (brokoli, lahana, karnabahar, kırmızı pancar, turpgiller, soğan, sarımsak), çilek, portakal, greyfurt, limon ve diğer C vitamini açısından zengin meyveler, yumurta, avokado, organik et ve balıklar vücudun ana antioksidanı olan glutatyon üretimini destekler. Eğer denge sağlanamazsa mitokondrinin iç ve dış zarında yapı bozulmaları, mitokondriden hücre zarı bozulmalarına ve hücrenin insülinle ilişkisinin bozulmasına, tüm haberleşme yapılarının bozulmasına sebep olur. Yine aynı şekilde hücrede seçici geçirgenlik bozulursa, hücrenin içinde toksinler birikip, atılamazlarsa hücrenin zarı bozulur, hücre bozulmaya başlar. Hücreler arasında tüm haberleşme sorunlarına sebep olur.

 Toksik yükümüzü arttıracak yazar kasa fişlerinden, kullanılan bakım ürünleri, gıda katkı maddelerine kadar daha kapsamlı düşünmek ve bunların atılımı için karaciğer hücrelerimizi desteklemek gerekir. Bu sayede bağırsak sağlığı korunması hücresel haberleşmenin sağlıklı olması için anahtar rol oynar.

 Hücresel beslenmede hücresel haberci moleküllerinin önemi ise ele alınması gereken diğer bir konudur. Dopamin; haz ve ödül sistemleri ile ilişkilidir. Bir şeyleri keşfetmek, bağımlılıklarla ilişkisi vardır. Oksitosin; bağlanma, bağ kurmayla, güven duygusuyla ilişkilidir. Kişinin yediği ve içtiği gıdaları, alışkanlıklarını fark etmesi bu süreçte önemlidir. Dış dünyada alkol, uyuşturucu, kumar ve şekerli gıdalar gibi hızlı ödül mekanizmalarını anlık olarak hazzını hızla tetikleyen etkenler vardır. Bunlar, o an hızlı bir haz, zevk sağlarken uzun vadede bağımlılıkoluşturabilir. Birey hangi durumlarda bu maddelere daha çok yöneldiğini fark ettiğinde, kendini keşfetmeye başlar. Eğer bağ kuramıyor, güvenli hissetmiyor, şefkat ve yeterlilik duygularını alamıyor yani oksitosin sağlayamıyorsa, bunların yerine sahte ödüllere yönelme eğiliminde olabilir.

Bütüncül yaklaşımla hücresel beslenme, kişinin kendisine ve dış çevresiyle olan bağlarının farkındalığından bir adım ötesine geçerek hücrelerinin ihtiyaçlarını keşfettiği, antioksidan kapasitesinin arttırıldığı, metabolik ve hormonal dengenin sağlandığı, sistemlerinin işleyişinin düzeltildiği, hem kendine hem de hücrelerine şefkatle bağ kurduğu, iyileştiği bir süreçtir.